DUMAN, TÜRK'E KILIÇ ÇEKEN KILIÇLA DÜŞER..

KÜLTÜR 10.09.2024 - 15:29, Güncelleme: 10.09.2024 - 15:29 2087+ kez okundu.
 

DUMAN, TÜRK'E KILIÇ ÇEKEN KILIÇLA DÜŞER..

Bilecik - Söğüt 743. Ertuğrul Gaziyi anma ve Yörük Toyu'nda Türkiye'deki bütün yörükler adına konuşma yapan Antalya Yörükler Derneği Başkanı (Çağın Ateşini Yakan Adam) Abdullah Duman, "Üzerinde yaşadığımız topraklar birçok medeniyetlere, kültürlere ve farklı kimlikte milletlere ev sahipliği yapmış, fakat bu toprakların hakkını veremeyenlere, aynı zamanda mezar olmuş bir coğrafyadır." dedi.

Abdullah Duman konuşmasının devamında şunları söyledi... "Kartal yuvasıdır Söğüt’te burçlar, Devletin zırhıdır sınırda uçlar, Gazi Osmanlara zağlı kılıçlar, Yunus Emrelere söz verilmeli... Sayın valim, Sayın Kaymakamım Sayın Belediye Başkanım Saygıdeğer Beylerim Sayın Yörük Türkmen Dernek, Federasyon, Konfederasyon, Birlik Başkanlarım, Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler Basınımızın mümtaz temsilcileri.. Bu topraklara Devlet-i Aliyye’nin kuruluş mührünü vuran Ertuğrul Gazi’yi anma ve Yörük Toyunda Sayın valimizin şahsında her birinizi ayrı ayrı saygıyla selamlıyorum. Hoş geldiniz. Adriyatik’ten Çin Seddi’ne gönül coğrafyamızda filizlenip dal budak salan, Türk medeniyetinin kodları, Yörük Türkmen irfanında gizlidir. 743 yıldır bizleri buraya toplayan ve içimize kutlu bir heyecan katan Söğüt, sadece bir yerleşim yeri değil, bu topraklarda, bizleri ebedi kılan şühedanın da merkezlerinden birisidir. Ertuğrul Gazi, Söğüt’e çadırının kazıklarını çakmadan önce de, 1071 Malazgirt zaferinden önce de Anadolu’da Türkler vardı. Fakat, tarihte bazı dönüm noktaları vardır ki, milletlerin kaderleri bir bakıma yeniden yazılır. 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’da Türk Milletinin kaderi adeta, yeniden yazılmıştır. Şüphesiz ki, Cenab-ı Hakk’ın milletlerin kaderleri üzerinde tasarrufu vardır. Fakat insanlara da akıl, fikir ve bilim gibi bir hazineyi de armağan etmiştir. 1072 ile 1077 yılları arasında yazılan, ilk Türkçe sözlüğümüz, Divan-ı Lügati’t Türk’ün ön sözünde; Türkoloji’nin babası olarak bilinen, ilk dil bilimcimiz Kaşgarlı Mahmut, milletimizin kaderleriyle ilgili, ciddi ipuçları vermektedir. Gerçekte de 750 ile 1250 yılları arasında, Türk Dünyası bilim dünyasının merkeziydi. Türk Milleti bilimin sağladığı imkânları Yörük Türkmen irfanıyla bütünleştirdiğinde, milletimize ve insanlığa hala gururla bahsettiğimiz güzellikleri ve medeniyeti kazandırmıştır. Dünya gerçeklerinden hareketle, dünyada yapılan zulümlerden dolayı, Tarihin adeta adalet kılıcı olan yüce Türk Milletine de bir pay çıkarmamız gerekirse; Türk Milleti olarak bilimden uzaklaşmaya başladığımız günden bu yana, dünyayı kendilerinden ibaret görenler, bilime merkez olmaya başladı ve bilimin sunduğu imkânları Tanrısallaştırdılar, kafalarında yarattıkları putların emrinde, insanlığın üzerine her fırsatta gazap yağdırıyorlar. Yörük Türkmen irfanı ırkçılığı reddeder, doğada var olan canlı cansız hiçbir yaratılmışı reddetmez, bütün bu yaratılmışlar ile barış ve uyum içerisinde bin yıllardır yaşaya gelmiştir. Bu yaşam biçimi muazzam bir kültürü ve evrensel bir medeniyeti insanlığa kazandırmıştır. Bazı bilim insanları Yörük Türkmen irfanının, insanlığın hizmetine sunduğu bu medeniyete “Çadır Medeniyeti” derler. Ki, bu medeniyet köklüdür, adaleti öne alır ve “insanı yaşat ki devlet yaşasın” düşüncesinde hayat bulmuştur. İnsanlık tarihinin kadim değerlerinin, kök hücrelerini oluşturan Yörük Türkmen kültür ve medeniyetinin üzerleri, tarihin belli dönemlerinde ne yazık ki örtülmeye çalışılmıştır. 1905 ile 1907 yılları arasında, İngiltere başbakanının himayesinde Fransa, Belçika, İsveç, İspanya ve başkaca batılı devletlerin her alandan bilim insanları toplanıp, doğulu toplumlar ile ilgili bazı kararlar almışlardır. İki yıl süren bu toplantının neticesinde alınan kararlar, öz itibarıyla şöyle; Doğulu toplumların tarihini, kültürlerini, dinlerini batılı bilim insanları yazacak. Türk Milleti ve Ümmed’i Muhammed, batılı bilim insanlarının aldıkları kararların ve bu kararların neticesinin yarattığı, zihin bulanıklığını bir türlü üzerlerinden atamadılar. Bugün Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e deccal, II. Abdülhamit’e kızıl sultan diyenlerin beslendiği kaynak, bu sözde batılı bilim insanlarıdır. Türk dil, tarih ve din kurumlarımız önce Türkiye’de, sonra da gönül coğrafyamızdaki bilim insanlarımızla, ciddi komisyonlar kurup, içine düştüğümüz zihin bulanıklığından, milletimizi kurtarmaları gerekiyor. Ama bu kolay olmayacak, çünkü emperyalistler bin türlü kirli oyunlarla üzerimize geliyorlar. Üzerinde yaşadığımız topraklar birçok medeniyetlere, kültürlere ve farklı kimlikte milletlere ev sahipliği yapmış, fakat bu toprakların hakkını veremeyenlere, aynı zamanda mezar olmuş bir coğrafyadır. Tarihin bu coğrafya üzerinde bir hükmü var. Bu topraklarda ya güçlü devlet, bütün millet olursunuz yâda yok olursunuz. Tarihin bu hükmü gereğince, üzerinde yaşadığımız coğrafyada, bekamız için; Yörük Türkmen kültürünün korunması ve yaşatılması elzemdir. Milletimizin kadim değerlerinin kaynağı, ya da referansı olan Yörük Türkmen kültürünün, milli ve yerli eğitim, aile, kültür, turizm, tarım, orman, sanayi gibi her alanda, bütünsel bir yaklaşımla ele alınması ve bu kadim kültürümüzün, toplumumuzun sürdürülebilir gelişmesinde, ana bir kaynak olarak kullanılması gereklidir. Bunu bize Türkiye’nin şartları emrediyor. Sözlerime son vermeden önce, kadim kültürümüzü, töremizi ve tarihimizi bizlere hediye eden Oğuz Kaan’dan, Sultan Alparslan’a – Ertuğrul Gazi ve Osman Beyden, Fatih Sultan Mehmet’e ve Cumhuriyetimizin kurucusu, Yörüklerin soy büyüğü Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kadar, bütün tarihi şahsiyetlerimizi, şehitlerimizi, gazilerimizi, Ayrıca Yörük Türkmen kültür sevdamızda birlikte yürüdüğümüz, fakat ahrete intikal etmiş olan beylerimiz Cindi Yıldız, İbrahim Yılmaz, Mustafa Kaya, Niyazi Çapa, İlyas Harmankaya, Davut Okyar, İsmet İlhan, Sayim Akkuş, Zeki Oğuz ve Mustafa Özbek’i rahmetle, minnetle yâd ediyorum. Ertuğrul Gazinin Ocağındayım, İçimi kutlu bir heyecan sardı, Tarihin bir ulu kubbesindeyim, İnançta şuurda bir cihan verdi. Bütün bu şuur ve inançla vatanımızı savunan güvenlik güçlerimize şükranlarımızı sunuyor ve her gün Türkiye’nin bölünmüş haritalarını yayınlayanlara ve Türkiye’den toprak koparmaya çalışanlara şunu hatırlatmak istiyorum. “TÜRK’E KILIÇ ÇEKEN KILIÇLA DÜŞER” 743. Ertuğrul Gaziyi anma ve Yörük Toyunun Türk dünyasına ve gönül coğrafyamıza hayırlar getirmesini diliyorum. NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE" Abdullah DUMAN Antalya Yörükler Derneği Başkanı
Bilecik - Söğüt 743. Ertuğrul Gaziyi anma ve Yörük Toyu'nda Türkiye'deki bütün yörükler adına konuşma yapan Antalya Yörükler Derneği Başkanı (Çağın Ateşini Yakan Adam) Abdullah Duman, "Üzerinde yaşadığımız topraklar birçok medeniyetlere, kültürlere ve farklı kimlikte milletlere ev sahipliği yapmış, fakat bu toprakların hakkını veremeyenlere, aynı zamanda mezar olmuş bir coğrafyadır." dedi.
Abdullah Duman konuşmasının devamında şunları söyledi...
"Kartal yuvasıdır Söğüt’te burçlar,
Devletin zırhıdır sınırda uçlar,
Gazi Osmanlara zağlı kılıçlar,
Yunus Emrelere söz verilmeli...
Sayın valim,
Sayın Kaymakamım
Sayın Belediye Başkanım
Saygıdeğer Beylerim
Sayın Yörük Türkmen Dernek, Federasyon, Konfederasyon, Birlik Başkanlarım,
Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler
Basınımızın mümtaz temsilcileri..
Bu topraklara Devlet-i Aliyye’nin kuruluş mührünü vuran Ertuğrul Gazi’yi anma ve Yörük Toyunda Sayın valimizin şahsında her birinizi ayrı ayrı saygıyla selamlıyorum. Hoş geldiniz.
Adriyatik’ten Çin Seddi’ne gönül coğrafyamızda filizlenip dal budak salan, Türk medeniyetinin kodları, Yörük Türkmen irfanında gizlidir.
743 yıldır bizleri buraya toplayan ve içimize kutlu bir heyecan katan Söğüt, sadece bir yerleşim yeri değil, bu topraklarda, bizleri ebedi kılan şühedanın da merkezlerinden birisidir.
Ertuğrul Gazi, Söğüt’e çadırının kazıklarını çakmadan önce de, 1071 Malazgirt zaferinden önce de Anadolu’da Türkler vardı. Fakat, tarihte bazı dönüm noktaları vardır ki, milletlerin kaderleri bir bakıma yeniden yazılır. 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’da Türk Milletinin kaderi adeta, yeniden yazılmıştır.
Şüphesiz ki, Cenab-ı Hakk’ın milletlerin kaderleri üzerinde tasarrufu vardır. Fakat insanlara da akıl, fikir ve bilim gibi bir hazineyi de armağan etmiştir.
1072 ile 1077 yılları arasında yazılan,
ilk Türkçe sözlüğümüz, Divan-ı Lügati’t Türk’ün ön sözünde;
Türkoloji’nin babası olarak bilinen, ilk dil bilimcimiz Kaşgarlı Mahmut, milletimizin kaderleriyle ilgili, ciddi ipuçları vermektedir.
Gerçekte de 750 ile 1250 yılları arasında, Türk Dünyası bilim dünyasının merkeziydi.
Türk Milleti bilimin sağladığı imkânları Yörük Türkmen irfanıyla bütünleştirdiğinde, milletimize ve insanlığa hala gururla bahsettiğimiz güzellikleri ve medeniyeti kazandırmıştır.
Dünya gerçeklerinden hareketle, dünyada yapılan zulümlerden dolayı, Tarihin adeta adalet kılıcı olan yüce Türk Milletine de bir pay çıkarmamız gerekirse;
Türk Milleti olarak bilimden uzaklaşmaya başladığımız günden bu yana, dünyayı kendilerinden ibaret görenler, bilime merkez olmaya başladı ve bilimin sunduğu imkânları Tanrısallaştırdılar, kafalarında yarattıkları putların emrinde, insanlığın üzerine her fırsatta gazap yağdırıyorlar.
Yörük Türkmen irfanı ırkçılığı reddeder, doğada var olan canlı cansız hiçbir yaratılmışı reddetmez, bütün bu yaratılmışlar ile barış ve uyum içerisinde bin yıllardır yaşaya gelmiştir.
Bu yaşam biçimi muazzam bir kültürü ve evrensel bir medeniyeti insanlığa kazandırmıştır.
Bazı bilim insanları Yörük Türkmen irfanının, insanlığın hizmetine sunduğu bu medeniyete “Çadır Medeniyeti” derler.
Ki, bu medeniyet köklüdür, adaleti öne alır ve “insanı yaşat ki devlet yaşasın” düşüncesinde hayat bulmuştur.
İnsanlık tarihinin kadim değerlerinin, kök hücrelerini oluşturan Yörük Türkmen kültür ve medeniyetinin üzerleri, tarihin belli dönemlerinde ne yazık ki örtülmeye çalışılmıştır.
1905 ile 1907 yılları arasında, İngiltere başbakanının himayesinde Fransa, Belçika, İsveç, İspanya ve başkaca batılı devletlerin her alandan bilim insanları toplanıp, doğulu toplumlar ile ilgili bazı kararlar almışlardır.
İki yıl süren bu toplantının neticesinde alınan kararlar, öz itibarıyla şöyle;
Doğulu toplumların tarihini, kültürlerini, dinlerini batılı bilim insanları yazacak.
Türk Milleti ve Ümmed’i Muhammed, batılı bilim insanlarının aldıkları kararların ve bu kararların neticesinin yarattığı, zihin bulanıklığını bir türlü üzerlerinden atamadılar.
Bugün Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e deccal, II. Abdülhamit’e kızıl sultan diyenlerin beslendiği kaynak, bu sözde batılı bilim insanlarıdır.
Türk dil, tarih ve din kurumlarımız önce Türkiye’de, sonra da gönül coğrafyamızdaki bilim insanlarımızla, ciddi komisyonlar kurup, içine düştüğümüz zihin bulanıklığından, milletimizi kurtarmaları gerekiyor.
Ama bu kolay olmayacak, çünkü emperyalistler bin türlü kirli oyunlarla üzerimize geliyorlar.
Üzerinde yaşadığımız topraklar birçok medeniyetlere, kültürlere ve farklı
kimlikte milletlere ev sahipliği yapmış, fakat bu toprakların hakkını veremeyenlere, aynı zamanda mezar olmuş bir coğrafyadır.
Tarihin bu coğrafya üzerinde bir hükmü var.
Bu topraklarda ya güçlü devlet, bütün millet olursunuz yâda yok olursunuz.
Tarihin bu hükmü gereğince, üzerinde yaşadığımız coğrafyada, bekamız için;
Yörük Türkmen kültürünün korunması ve yaşatılması elzemdir.
Milletimizin kadim değerlerinin kaynağı, ya da referansı olan Yörük Türkmen kültürünün, milli ve yerli eğitim, aile, kültür, turizm, tarım, orman, sanayi gibi her alanda, bütünsel bir yaklaşımla ele alınması ve bu kadim kültürümüzün, toplumumuzun sürdürülebilir gelişmesinde, ana bir kaynak olarak kullanılması gereklidir. Bunu bize Türkiye’nin şartları emrediyor.
Sözlerime son vermeden önce, kadim kültürümüzü, töremizi ve tarihimizi bizlere hediye eden Oğuz Kaan’dan, Sultan Alparslan’a – Ertuğrul Gazi ve Osman Beyden, Fatih Sultan Mehmet’e ve Cumhuriyetimizin kurucusu, Yörüklerin soy büyüğü Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kadar, bütün tarihi şahsiyetlerimizi, şehitlerimizi, gazilerimizi,
Ayrıca Yörük Türkmen kültür sevdamızda birlikte yürüdüğümüz, fakat ahrete intikal etmiş olan beylerimiz Cindi Yıldız, İbrahim Yılmaz, Mustafa Kaya, Niyazi Çapa, İlyas Harmankaya, Davut Okyar, İsmet İlhan, Sayim Akkuş, Zeki Oğuz ve Mustafa Özbek’i rahmetle, minnetle yâd ediyorum.
Ertuğrul Gazinin Ocağındayım,
İçimi kutlu bir heyecan sardı,
Tarihin bir ulu kubbesindeyim,
İnançta şuurda bir cihan verdi.
Bütün bu şuur ve inançla vatanımızı savunan güvenlik güçlerimize şükranlarımızı sunuyor ve her gün Türkiye’nin bölünmüş haritalarını yayınlayanlara ve Türkiye’den toprak koparmaya çalışanlara şunu hatırlatmak istiyorum.
“TÜRK’E KILIÇ ÇEKEN KILIÇLA DÜŞER”
743. Ertuğrul Gaziyi anma ve Yörük Toyunun Türk dünyasına ve gönül coğrafyamıza hayırlar getirmesini diliyorum.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE"
Abdullah DUMAN
Antalya Yörükler Derneği Başkanı
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazeteakdeniz.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.